LOGBOOK
16/07/2024
bunları kimin okuyacağını bilmiyorum. son bir kaç yıldır bu blogu açmak istiyordum ve şimdi burada sonunda saçmalamaya başlıyorum. (yazacaklarımın yandaki görselle hiç bir alakası yoktur.) dedim ya zaten kim okuyacak hiç bilmiyorum. ciddi anlamda kafayı sıyırmamak için yazıyorum. hani demeyecek misin defterin kalemin de mi yoktu, var olmaz mı. defterlerce yazdım. bir de böyle yazayım da bari yalnız acı çekmeyim dedim. 21.yüzyıldan ben de yararlanayım.
video mu çeksem dedim, kim düzenlemesiyle uğraşacak hiç benim gibi bir erteleme şampiyonuna uygun değildi.
geldiğim bu noktada yaşadığım amaçsızlık ve boşluk nasıl tarif edilir ki? bir düşüneyim. insan amaçsız yaşar mı? amaçsız yaşamak arabandaki patlak lastikle yolda gitmeye devam etmek gibi belki. hani gitmesine gidersin.. ama nereye kadar? ne zamana kadar? belirsizlik belirsizlik. beynim belirsizliği çiçekle telatabiyle atla kuşla dolduracağına, bana diyorki; hayatının geri kalanıda böyle olacak. hiiiç umutlanma.
bakma böyle burada gelmişim blog açmışım yazıyorum. parmağımı kımıldacak isteğim, enerjim yoktu. her şey anlamsız ve ne yaparsam amaaan ne anlamı var aynı noktaya döneceğim gibi geliyordu (hala da öyle) jim carey’nin ‘depressed= you need deep rest’ tanımlamasından yola çıkarsam bedenim ve ruhum artık bu yarattığım karakteri istemiyor ve bu nedenle derin bir dinlenmeye ihtiyacı var. dinlemek ne peki? deniz kenarında oturmak mı? hiçbir şey yapamamak mı dinlenmek?
17/07/2024
aşk. bugün ki konu aşk ve reddedilme. yıllardan beri belki insanlık var olduğundan beri olan şey. aşkın pek çok çeşidi olduğunu öğrendim. böyle mükemmel bir aşk istersin ama kitaplarda romanlarda bile yok. hep bir kavga hep bir acı gözyaşı. bugün ilk defa birine aşkımı ilan ettim. ve reddedildim. erkin koray'ın şarkısında 'git aşkı iste ondan' dedi. ben de gittim ve istedim. olmadı. varlığıyla sadece mutlu olup arkadaş gibi mi davransaydım? o sırada başkalarıyla mı görüşseydim? hiç benim yapabileceğim şeyler değil. denedim olmadı. her şey herkese göre olmuyor demek. ilan-ı aşk ve reddedilmeden sonra ne mi hissettim? üzüntü tabi. ve bir rahatlama. elimden geleni yaptım hissiyatının verdiği rahatlamaydı. fena da değildi. üzüntü bir daha o eski günlerin anların yaşanamayacağını bilmenin hüznüydü. bir şey olmayınca olmuyor. olunca da oluyor. neden anlamıyorum son bir kaç yıldır, bir şey gerçekleştikten sonra içine girince bana verilen karakteri hadi oynayım diyorum bin tane pürüz şüphe bilmem ne çıkıyor? neden ? aksın gitsin işte neden bu çizik cd. bunu okuyanların çizik cd'den bir şey izlediklerini sanmıyorum o acıyı bilmezler. ne desem ki... bozuk kulaklıkla müzik dinlemeye çalışmak gibi. kulaklığı atamıyorsun da çünkü çok para vermiş marka almışsın. ama hayal kırıklığı. diyorsun bu markayı mı bu kadar abartmışlar. belki de senin kulakların mükemmeli arıyordur. belki sorun ne markada ne senin kulaklıklarda. belki de sorun sendeki bu yüksek beklentiyi, zaten bana iyi gelmez buymuş olacak olan başka ne olabilirdi ki? diye düşündüren iç sesin mi? sahi o nereden geliyor? neden hep en kötü senaryo düşünür insan? bilimadamları bunu beynin organizma olan bizleri hayatta tutmak için, hayatta kalma şansına sahip olmamız için bizi en kötü senaryoya hazır tutmak olarak yorumluyor. bence başka bir nedeni daha var. henüz bulamadım.bulursam yazacağım.
böyle reddedildiğim an telefondan önüme reddedilme videoları çıkmaya başladı. yok umursama, yok serbest bırak, yok kendine odaklan, yok kendini geliştir. eskiden bunlara ben de inanırdım. şu an geldiğim noktada, bir amacın yoksa insan hiçbir şey yapamıyor. uğruna savaşacağın biri ya da birileri. sadece kendi hayatın için uğraşırsan hiç bir yere varamıyorsun. değişik geliyor kulağa farkındayım. ama böyle.
18/07/2024
loading…